Erkeğin bilimsel iktidarı

-
Aa
+
a
a
a

Aydınlanma ile birlikte bilimsel bilgi hayatın en sözü geçer alanı olmuştu. Dinleri önemli ölçüde geri plana iten bilim, insanlığa kazandırdığı büyük birikimle beraber yavaş yavaş geri plana ittiği dinin yerini almaya başladı, yeni bir din olarak ortaya çıkıyordu. Önceden itiraz edilemeyen dini inançların yerini artık itiraz edildiğinde büyük tepki çeken bilimsel bilgi alıyordu. Böylece bilimsel olana kayıtsız kalmak da imkânsızlaşıyordu.  Bilimin mutlak egemenliğinin ilk dönemlerinin ardından itirazlar da ortaya çıktı. Birçok kişi bu alanın da elinde bulunduranlarca istismar edilebileceğini düşünmeye başladı. Bilime dair bu kuşkuların yeşermeye başladığı dönem, aynı zamanda kimilerinin ırklarının üstünlüğünü bilimsel olarak kanıtlamaya çalıştığı dönemle eşzamanlıydı. (Bir medya patronu, 90'lı yıllarda Türk ırkının üstünlüğünü kanıtlamak için TV kanalında Türklerin diğer milletlerden farklı olarak daha fazla kromozomu olduğunu söylüyordu.)Umutsuz vaka kim?Girizgâhın nedeni bir “bilimsel” yayında erkeklerin neden iktidar peşinde olduğu mevzusuna odaklanmış iki yazı. Hürriyet gazetesinin verdiği 'bilim ve teknoloji gazetesi' Hürriyet Bilim, 103. sayısına kapak yapmış bu meseleyi (16 Aralık 2003/Hürriyet Bilim). Dergi, özetle şu iki soruya yanıt arıyor: "Erkek, beyin kimyası ve hormonlar tarafından düzenlenen sinir sisteminde kök salmış biyolojik bir dürtünün esiri mi; Üstünlük kurma dürtüsüyle... mevkilerini korumak için işi cinayete kadar götüren erkek, umutsuz bir vaka mı?”İktidarın kutsandığı bu topraklarda iktidar peşindeki erkeğin 'umutsuz vaka' olarak görülmesi sevindirici olurdu, ancak söz konusu dergi meseleye çok daha farklı ve ilginç yönlerden yaklaşıyor...

 Hürriyet Bilim'de yazılana göre, günümüz yumurta hücresi dolar zengini spermleri tercih ediyor.

Derginin editörü Hikmet Çağlayan “iktidar uğruna her türlü düzenbazlığı çevirmeye hazır” olan “erkek sınıfının” yazılardan alınmamasını istiyor. Öncelikle bir “bilim ve teknoloji gazetesinin” editörüne küçük bir hatırlatma; erkekler herhangi bir sınıfı değil, cinsiyeti temsil eder. Dergideki “Erkek niçin güç, statü ve iktidar peşinde koşar” ile “Erkek neden güç ister” başlıklı iki yazı da her şeyden önce erkeklerin homojen bir yapı oluşturduğu ön kabulüyle yola çıkıyor, ve indirgeyici sonuçlara varıyor. Bütün erkeklerle ilgili kaleme alınmış yazılar, insan iradesinin yok sayıldığı ve ana fikrin “erkek -kadını ve parayı elde etmek için- erkeğin kurdudur” mantığının ötesine gitmeyen “bilimsel” tespitlerle dolu.
Yazarının belirtilmediği ilk yazı 800 yıl öncesinin hükümranlarından Cengiz Han'ın kurduğu iktidarla torun sayısı arasında bağ kuran bir girişle açılıyor. Yazıdan öğreniyoruz ki sadece Cengiz Han'ın tamı tamına 20 bin torunu varmış. Bahsedilen kişi, bütün mesaisini insanları öldürüp topraklarına el koymaya ayıran biri olunca ister istemez akla şu soru takılıyor: Cengiz Han, enerjisini tiranlığa mı, çocuk yapmaya mı ayırdı?Ve yazı daha ilginç bir iddiayı öne sürüyor: Bilim adamları bu eski imparatorluğun topraklarında yaşayan insanların yüzde 8'inin Cengiz Han'ın genlerini taşıdığına inanıyor. Bu iki önemli tarihsel veri de aktarılan diğer bilgiler gibi herhangi bir kaynak veya bilim insanının ismi belirtilmeden aktarılıyor. Halbuki bir bilimsel haberden beklenebilecek ilk şey, verdiği bilgilere dair kaynaklar göstermesi olurdu.Cengiz Han ile ilgili yukarıdaki bilgilerden sonra bilimselmiş gibi değil de, daha çok ideolojik bir yargı gibi gözüken şu tespit yapılıyor: “Ne var ki 800 yıl önceki ilkelliğimiz aynen sürüyor. Bu arada eşitlikten bahsediyor, sınıfsız bir toplum için mücadele ediyoruz.”Derginin bu tespitinden benim çıkarabildiğim iki sonuç var:a) Bir mediyokratın sahibi olduğu, genel yayın yönetmeninin TÜSİAD üyesi olduğu Hürriyet gazetesi de sınıfsız bir toplum mücadelesi veriyor. Bunun farkında olmayan biziz! b) Sınıfsız bir toplum mücadelesi verenlere gazetenin mesajı var: “Eşitsizlikten bahsediyor olabilirsiniz ama siz biyolojik olarak statü peşindeki umutsuz vakalarsınız.”Dergi, kaynağını belirtmediği bir başka araştırmanın sonucunu da aktarıyor. Araştırmaya göre “umutsuz vaka” erkekler savunmaya aktarılan fonlara itiraz etmiyor. Burada da yine genelleyici bir ifade var. Erkek egemen anlayışının belki en yoğun olduğu ülkelerden olan Türkiye'de bile çok sayıda siyasi parti ve STK savunmaya aktarılan fonlara karşı çıkıyor. Ancak onlar yokmuş gibi davranan söz konusu gazetenin ta kendisi...Doların fendi spermi yendiDerginin erkeklerle ilgili dosyasının ikinci yazısını Psikiyatri Doçenti Tahir Ceylan kaleme almış. Doç. Tahir Ceylan, yazısına milyarder Onassis'in bir sözüyle başlıyor: “Dünyadan kadınları kaldırın, paranın hiçbir önemi kalmaz. Çok fazla para son tahlilde hep kadınlar için vardır.” Onassis'in kadınları şeyleştiren sözü bir yana Tahir Ceylan'ın parayı yücelten, kadınları da -yine genelleyici bir üslupla- para bağımlısı gibi gösteren sözleri acayip. Ceylan, önceden erkek hayvanlar arasında da dişiyi en fazla dölleyenin rakibi olan erkeği yendiği bilgisini vererek şunu söylüyor: “Açıkça söyleyebiliriz ki, dünkü dölleriyle başka erkekleri yenmeye çalışan Homo sapiens’in spermleri, bugün zenginliğiyle başka erkekleri silmeye çalışan Onassis'in dolarlarıdır.” Ceylan'ın kanısı şu korkunç yargıya açık kapı bırakacak nitelikte: Artık orgazm da parayla; para, para, para...Psikiyatr Tahir Ceylan'ın dikkat çekici bir başka tespiti de şöyle: “Kadınlar zengin erkeklere kendini koşulsuz sunmakta, fakir erkeklere ise hiçbir şekilde sunmamaktadır.” Bir akademisyen psikiyatr olarak erkeklerin neden güç istediği sorusuna yanıt arayan biri kadınları “kendini paraları için erkeklere sunan” ticari metalar gibi yansıtıyorsa, varın siz psikiyatr olmayanları düşünün. Ve eğer tüm bu aktardıklarımı -ve daha fazlasını- bir “bilimsel” yayında okuyorsak, varın siz bilimsel olmayan yayınları düşünün.Bu ekonomik mantığın psikolojik -ve bilimsel alana monte edilmesi çabası, paranın kadirimutlak tahakkümünün yerleştirilme kaygısı karşısında giderek şaşırma refleksimizden oluyoruz. Her geçen gün daha fazla alışıyoruz. Alışmaya direnenler kendilerini psikolojik sorunlara da hazır hissetmeli.